ben bu yazıyı kendime yazdım
-
sıcak bir fincan çay ve birsen tezer eşiliğinde yazdım.
ellerim üşüyerek, ruhum titreyerek.. yoruldum sözlük ruhen, bedenen tüm kalbimle yoruldum.
bi dakka şarkının şu kısmını yazayım hemen şuraya bi yere de ruhaniyemi siz de anlayın.
sen bana yangın ol efendim, ben sana rüzgar
tutuşsun gün, yansın geceler, zamanımız dar
içinde rüzgar geçtiği için mi böyle dokundu yoksa üşüdüğüm için mi bilemedim... -
-
balık pişirme tekniğini valla da billa da çözdüm. evet hatta kendimi şu andan itiraben çupra ızgara uzmanı ilan ediyorum. mükemmel pişirme tekniğimi ve özel sosuma neler koyduğumu tabiki kimseye söylemeyeceğim.
-
kendini çok yalnız ve çaresiz hissediyorsun. yapma!
dünya hep böyleydi. asırlardır ortadoğuda kadınları allah yolunda kurban ediyorlardı. afrikada çocuklar açlıktan ölüyorlardı. bu hep süregelen gerçek bir filmdi. ve izleyebilmek için büyümek gerekiyordu. daha dur. seneryoyu değiştiremeyeceğini anlayacağın daha kötü günler gelecek. güçlü olman lazım. -
yazarlar bozdu bizi. hikâyeler, filmler, romanlar...
başımızdan geçenleri birbiri ile ilişkilendirip kurguladık ve bütün yarım kalmışlıklarımızı da rakı ile tamamlamaya çalışıp durduk.
sonra rakı bozdu bizi. şarkılar, şiirler, anılar...
yaşanmışlıklarımızın ardından üzerimize sinmiş ağır ter kokusundan arınmak için anason kokusunu yeğledik her defasında ve anason kokulu şarkılar söyler olduk bir ağızdan, aşkla.
sonra aşk da bozdu bizi. kıskançlıklar, tartışmalar, vakitsiz sevişmeler...
tek kişilik yatağa çift kişi olarak sığabilmekti yetenek ve başlarını, göğüslerimizde alabildiğine misafir ettiğimiz, sırf göğüs kafesimizin en ufak kıpırdanışı ile tatlı uykularından uyanacakları korkusunu gece boyu yaşattığımız kadınlarımızı koklayıp durduk.
sonra kadınlar bozdu bizi. göz bebekleri, saç teli, sıcak gülüşler...
koleksiyonu yapılsa her birimizi ayrı ayrı müze sahibi yapacak kadar sigara izmariti ve bira şişesi oldu bütün servetimiz. böylesine bir kumarın kazanımı, başka türlü de olamazdı. uykusuzluk fişleri birikti elimizde her oyunda biraz daha.
sonra uykusuzluk bozdu bizi. kâbuslar, karabasanlar, gıcırdayan yataklar...
çıplaklık bozdu, dürüstlük cezalandırıldı hep... ve sonra gene rakı. -
aşkım da degisebilir gerceklerim de
piril piril dalgali bir denize karsi
yan gelmisim diz boyu sulara
hepinize iyi niyetle gulumsuyorum
hicbirinizle dogusemem
siz ne derseniz deyiniz
benim bir gizli bildigim var
sizin aliniz al inandim
morunuz mor inandim
ben tam kendime gore
ben tam dunyaya gore
ama sizin adiniz ne?
benim dengemi bozmayiniz
turgut uyar da benim için yazmış olabilir. -
değişecek diye söz ver? söz.
söz verdim. bak valla bu son şans ciddiye almıyorsun ama.
senin tövbelerin, sözlerin bitmez benim de bu son şans demeklerim.
son şans ya. neden tepiyorsun ki.
gerçekten ve bir kere söylüyorum; üzme beni. -
insan bir yazıyı kendine yazdıysa, kendisine ait bir yere yazar.
yalnızca kendisinin anlayacağı referanslarla yazar.
başkasının okuyacağı kaygısı olmadan yazar.
başkasının okuyacağı bir yere yazıyor olmanın seçtiği kelimeleri değiştireceğini bilerek yazar.
başkasının okuyacağı bir yere yazınca artık kendisine yazılmış bir yazı olma ihtimali kalmayacağını da bilerek yazar.
içinde "ben bu yazıyı kendime yazdım" geçen bir yazıyı, birinin günlüğünü falan karıştırmadan görüyor ve okuyorsam o yazı yazanın kendisine değil izleyiciye yazılmıştır. hele ki sözlükte. samimiyetinden eminim herkesin o ayrı da, o iş öyle olmuyor pek maalesef.
yani ilahi çocuklar...
ben bu yazıyı size yazdım. -
naptın müdür? arada halini hatrını sorayım dedim.
-
(bkz: kendine yaz kendini yaz)
ilk cümlesi buydu; bir defterim vardı böyle, yaza yaza bitirdim. yazacaklarım bitmemişken defterim bitti, yenisine geçemedim, sanki ihanet gibiydi biten defterime. keşke bitmeseydi sayfalar, keşke daha küçük yazsaydım.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap